İşsiz olmak benim seçimim ve şu anda iş aramıyorum bile. İnsanlara tuhaf geliyor bu davranışım. Ne zaman bir tanıdıkla karşılaşsam bana acıyan gözlerle bakıyor, endişelenmemi, elbet iyi bir iş bulacağımı söyleyerek beni teselli etmeye çalışıyor. Ben de onlara endişelenmediği hatta bu durumdan memnun olduğumu belirtince bana şaşkın gözlerle bakıyorlar. Gözlerinde “ Bu kız çıldırmış olmalı” alt yazısını okuyabiliyorum ama o kadar kibarlar ki bunu yüzüme direkt söyleyemiyorlar.
Yapmak istediğim tek şey var şu anda. Sırt çantamı alıp, kendimi yollara vurmak. Tıpkı rüyasında gördüğü hazinenin peşinden giden Endülüslü çoban Santiago(Paulo Coelho’nun yazdığı Simyacı kitabının baş kahramanı) gibi.
Aslında yapılan yolculuk, içsel yolculuğun maddeye bürünmesi.
Benim de aradığım bir hazine var: bilgelik ve huzur.
Yaşlı bir ağacın gövdesine sırtınızı yaslayıp, rüzgarlarla bir sağa bir sola savrulan otları seyrettiğiniz ve bir bütünün parçası;otun, böceğin, ağacın,toprağın,bulutun ta kendisi olduğunuzu hissettiğiniz türden bir huzurun hayatıma egemen olmasını istiyorum.
Böyle bir huzura erişmenin bilgelikle olacağını hissediyorum. Ama işin garip yanı, bu bilgeliği ve onun sonucu olan huzuru nasıl, nerede bulacağımı bilmiyorum.
Santiago, hazinesini kat ettiği onca kilometreden sonra evinin bahçesinde bulmuştu.
Bahçemi kazsam ne çıkar acaba?
Şarkı: “Return to Innocence: Enya-Pure Moods”